Bir ülke için asıl felaket, yanlışa yanlış diyenlerin, iktidara sorumluluğunu hatırlatanların "vatana ihanet" sesleriyle susturulmasıdır. Ülke kazanılamayacak savaşlara sürüklenirken "neden" sorularının "milli birlik ve beraberlik" nutuklarıyla boğulmasının topluma bedeli çok ağır olur.
Vietnam Savaşı sırasında Savunma Bakanı olan McNamara’nın çok gizli yazışmalarını görme yetkisine sahip olan askeri analist Daniel Ellsberg, yazışmalardan Vietnam Savaşı’nın çoktan kaybedildiğini ve bunun Başkan ve kabinesi tarafından da bilindiğini fark eder. Ancak, Başkan ve adamları, çocuklarını Vietnam’a yollayan Amerikan halkına bunun tam tersini söylemekte, zafer nutukları atmaktadırlar. Gerçek ise sahadan gelen ölüm listelerinde gizlidir, ama ölüm listelerinin kabarıklığı Başkan ve adamlarının umurunda değildir.
Ülkenin bir felakete sürüklendiğini gören Ellsberg, her şeyi göze alarak tarihe "Pentagon Belgeleri" olarak geçen bu yazışmaları senatörlere ulaştırır. Vietnam Savaşı’na karşı olmanın vatana ihanetle eş tutulduğu bir ortamda senatörlerin hiçbiri bu belgeleri Senato gündemine getirmeye cesaret edemez. Ellsberg, bunun üzerine belgeleri New York Times (NYT) gazetesine sızdırır. Belgelerin ilk bölümü yayınlanır, ancak Nixon yönetiminin "devlet sırrının ifşası" gerekçesiyle mahkemeye başvurması üzerine mahkeme kararıyla yayın durdurulur. NYT, bu kararı Yüksek Mahkeme’ye taşır ve mahkeme bu belgelerdeki bilginin "devlet sırrı" değil, aksine Amerikan halkının bilmesi gerekenler olduğuna hükmederek yasak kararını kaldırır. Bu arada belgeler başta Washington Post olmak üzere birçok gazeteye de dağıtılmıştır zaten.
Pentagon belgelerinin yayınlanmaya başlamasıyla Amerika’nın her yerinde protesto gösterileri başlar. Medya, akademisyenler, öğrenciler, savaş gazileri, asker aileleri... Protestolar dalga dalga büyür. Nixon, Henry Kissinger ve Alexander Haig’e, "Asla unutmayın! Basın düşmandır, profesörler düşmandır. Kara tahtaya 100 kere yazın bunu’’ der.
Gerçeği saklamak isteyen Nixon, başta Daniel Ellsberg olmak üzere bu belgeleri sızdıran, yayınlayan ve üzerinde konuşan herkesi "düşman" ilan ederek büyük bir karalama kampanyası başlatır. Bunun için Oval Ofis’te özel bir ekip kurar. Watergate skandalına ve Nixon’ın istifasına kadar giden süreç de böyle başlar. Oval ofisin emriyle muhaliflerin ve gazetecilerin telefonları gizlice dinlenirken, Gelir Vergisi Dairesi de bu gazetecileri ve medya kurumlarını büyük bir baskı altına alır. Öyle ki, Watergate skandalını araştıran Woodward ve Bernstein’ı bizzat Adalet Bakanı John Mitchell "Bu saçmalıkları yayınlarsanız..." diye tehdit eder.
Bu ekibin önemli isimlerinden biri de danışman John Dean’dir. FBI tarafından Watergate skandalını örtmekle suçlanan John Dean, Nixon soruşturmadan muaf tutulması talebini reddedince, günah keçisi seçildiğini anlar ve savcılıkla işbirliği yapar. Demokratların merkezine dinleme cihazı yerleştiren Liddy ve Hunt 40 yıl gibi ağır cezalar alırken, Dean savcılıkla işbirliği ve itirafçı olması sayesinde kısa süreli bir hapis cezası ile kurtulur. John Dean, 1976’da yayınladığı "Blind Ambition" kitabında bu ekibin görevini "Gerçek bilgilerin kamuoyundan nasıl saklanacağı ve yönetimi eleştirenlerin ve muhaliflerin nasıl itibarsızlaştıracağı üzerineydi" diye anlatır. Nixon’ın istifasından sonra ortaya saçılan kayıtlarda Nixon’ın bizzat defalarca ’muhalefetin itibarsızlaştırılması’ talimatları verdiği ve başkanlığın gücünün nasıl kötüye kullanıldığı ortaya çıkar.
Öyle ki, muhalefeti ve medyayı kontrol ederek mutlak güç peşinde koşan, bunun için Oval Ofis’teki her konuşmayı ileride kullanmak üzere kaydeden Nixon’ın yerine geçen Başkan Ford, görevi devralırken güven duygusu epey sarsılan Amerikalılara "Uzun süreli ulusal kabusumuz artık bitti. Anayasamız işliyor. Cumhuriyetimizde kişilerin değil, yasaların üstünlüğü var." diye seslenir.
Eğer Ellsberg yanlışı gördüğü halde sussaydı, Woodward ve Bernstein korksaydı, yargı bağımsız olmasaydı neler olacağını siz düşünün... Yanlışa yanlış demek işte bunun için vatanseverliktir...
Nesrin Nas / Asıl Vatanseverlik Yanlışı Söylemektir başlıklı makalesi