Youtube Google+ Instagram Twitter Facebook

O Korku...

 O korku...

     Düşündükçe, dostlarımla konuştukça gördüm ki, kitaptan (oğullarının kitaplarından bile) uzak anne–babalar yalnız taşrada yaşayanlar değil, şehirli, modern insanlar da aynı soğukluğu, ilgisizliği gösteriyor. Ne zaman, nasıl başladı bu soğukluk, bu korku?

     Kitaptan uzaklığın belli başlı ilk sebebi, elbette okur-yazarlık seviyesinin düşüklüğü olarak gösterilebilir.

Öyle ya, yakın döneme kadar kırsal alan nüfusunun şehirli nüfusa oranı hayli yüksekti ve bu, doğrudan okur-yazarlığa, dolayısıyla kitaba uzaklık anlamına geliyordu.

Bir adım geri gittiğimizde ise Harf İnkılabı gibi daha yakıcı bir sebeple karşılaşıyoruz ki, galiba geniş kitlelerin kitap karşısında duyduğu eziklik ve korku, 1928 İnkılabı’yla yaşanan travmaya dayanıyordu.

Harf İnkılabı’nı sadece bir ’alfabe değişikliği’ olarak görürsek, bu korkuyu anlamlandıramayız.

1928 sonrasında insanların zihnindeki "yazı" ve "kitap" kavramları tepetaklak oluyor ve "kitap" nesnesine bakış kökünden değişiyordu.

Kitapla yeniden bir bağın kurulması içinse çok uzun yıllar geçmesi ve adamakıllı bir "terapi" gerekiyordu.

İnkılabı izleyen yıllarda "eski"ye karşı takınılan tutum da, toplum vicdanında tedavisi zor yaralar açacaktı.

Arapça ve Osmanlı Türkçesi ile yazılmış kitaplar yasak ve zararlı nesneler gibi aranacak, işin ucu kovuşturma ve cezaya kadar gidecekti.

Kitap, tehlikeli bir nesneydi!

    Sonra, devletin düşman icat etme yeteneği hızla gelişecekti! Bu sefer, rejime karşı bölücü ve yıkıcı içerik taşıdığı vehmedilen kitaplar ve yazarları kovuşturmaya tabi tutulacaktı.

1940’lı yıllar boyunca peşine polis takılmamış, kitapları toplatılmamış kaç şair ve yazar vardır? Kimi solculuktan, kimi irticadan… Kitap tehlikeli bir nesneydi!

    .....

    Şiir kitapları, bir şiirde geçen ’tehlikeli’ bir kelime de pekala polis takibine, soruşturmaya, tutuklamaya yol açabiliyordu.

Çok uzun yıllar Nazım Hikmet’in şiir kitaplarını bulundurmak suçtu.

80’lerin sonunda bile…

Hiç unutmam, üniversite sonda, liseye staja gidiyorduk. Bir gün müdür yardımcısı aniden sınıfa girip "yasak kitap" aramaya başladı. Bir kız öğrencide Nazım’ın şiir kitabı varmış. Çocuk panikledi. Sakin ol, dedim, ver kitabı! Usulca alıp çantamla koydum, kurtardım onu!

Silah arar gibi kitap arandığını görmek acı bir tecrübeydi benim için. Kitap, tehlikeli bir nesneydi!

    Yakın zamana kadar, bütün iktidarlar yazarı, şairi, din adamını sevmedi, tehlikeli buldu onları. Kitaptan hoşlanmıyordu iktidarlar. 80 yıllık bir takipten, korkutmadan, yıldırmadan söz ediyoruz! Toplanan, şehir meydanlarında günlerce yakılan kitaplardan... Çuval çuval karakollara taşınan, mahkeme salonlarına götürülen kitaplardan… Hapis yatan alim, şair ve yazarlardan… Birkaç nesil, bunları görerek, duyarak, yaşayarak büyüdü.

Kitap faydalı bir nesne değildi, aksine insanın başına iş açıyordu. Okuyup yazanların da tekin adamlar olduğu söylenemezdi doğrusu, uzak durulmalıydı!

     Kitapla ilişkisi böyle olagelmiş bir ülkenin, çoğu asgari geçim standartlarının altında yaşayan insanlarını, kitaptan ve okumaktan uzak durdukları için suçlayabilir miyiz?

Kitap yakan, yasaklayan, yazarları hapislere atan iktidarlar kitabı ve okumayı nasıl sevdirebilirdi?

O soğukluk, o korku hala sürüyor. Uzun terapiler lazım. Belki bir 80 yıl, sabırla: Kitap iyi bir şeydir; şairler-yazarlar zararsızdır!..

 

https://twitter.com/kitap_okumak    https://www.facebook.com/Kitap-Okumak-%C4%B0ster-misin-327927040637181/

 

Bu makale 25-02-2013 tarihinden bu yana 6568 defa okunmuştur.