Youtube Google+ Instagram Twitter Facebook

Katre-i Matem

Katre-i Matem

KATRE-İ MATEM / İskender Pala - Roman / Tarih-Aşk
Lale Devrinde Sultan III. Ahmet ve veziri Damat İbrahim Paşa´nın Saltanatı yönettikleri dönemde yaşanan muhteşem bir aşk hikayesi. Sarayın olduğu yerde yaşanan entrikaların olmaması mümkün değil. Olayların akışı içinde Patrona Halil isyanı satırlar arasında okurun gözü önüne getirilmekte. lale hakkında ilginç bilgilerde karşınıza çıkacaktır. Yazarın kendine özgü üslubu ile elden bırakılmadan okunacak tarih ve aşk romanı.

javascript:ntrTemp(); ve javascript:ntrTemp(); adreslerinde kitabı okuyup etraflıca değerlendiren iki farklı bloggerın yorumları kitap hakkında daha fazla bilgi verecektir size.
Arka Kapaktan: Roman, müzayededen alınan elyazması bir kitabın hikâyesi olarak başlıyor. Okurlar, bu elyazması kitabın açtığı kapıdan içeri giriyor, bir devre adını veren lalenin izinde İskender Pala’nın yarattığı etkileyici ve büyüleyici bir atmosferin içinde yol alıyor.

İstanbul bu romanda, karmaşası, heyecanı, isyanları, kalabalığı ile lalelere bürünüyor. Öyle ki lale sadece bir çiçek değil, bir yaşayış tarzı, estetik bir tavır, kültürel ve tarihsel bir birikim olarak İstanbul’u, hatta tüm Osmanlı’yı çevreliyor. İstanbul, doğal tüm güzelliklerinin, mimari şaheserlerinin tarihî debdebesi ile beraber lalezarlara, lale yarışlarına, lale şiirlerine bezeniyor; lalelerin şehri, renklerin şehri, yaprakların şehri haline dönüşüyor.

İskender Pala, Katre-i Matem’de usta kalemiyle lalelere bezediği İstanbul’da kavuşup doyulamayan, kavuşulamayıp yakan aşkların elemli ve Osmanlı hallerini de tüm ıstırap ve coşkularıyla anlatıyor. Sevdiğini, aşklarının ilk gecesinde kaybeden Şahin’in macerasını anlatan roman, bu kaybın ardındaki esrarı çözmek için külhanlara, tomruklara, lalezarlara ve hatta Osmanlı sarayına kadar gidiyor. İşte bu yolculuk, okuru hiç ummadığı yerlerde hiç ummadığı maceralarla karşılaştırıyor.

Cinayetlerin gölgesiyle giderek gizemli bir hal alan olaylar Lale Devrine nihayet veren Patrona Halil İsyanının yakıcı siyasal çalkantılarıyla birlikte çözülmeye başlıyor.

Kalemimi hokkaya bandırdığım şu anda –ki Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’yı canından; Sultan III. Ahmet’i de tahtından eden cehennemden nişan Eylül İhtilali’nin üzerinden henüz iki hafta geçti- şahit olduğum olayları yazıp yazmamakta kararsız sayılırım. Bilemiyorum. Yazmak gerektiğini düşündüğüm şeyler bir bakıma devlete ait sırları ifşa etmek gibi bir ihanetin ağırlığını da vicdanıma yükleyecek. Öte yandan Şark’ın kutsal çiçeği laleye dair yorumlarda bulunacak ve belki şükufeciyan esnafını gücendirmiş de olacağım. Ama birisi çıkıp yiğit Şehzade Ahmet’i, aşağılık isyancıların yaptıklarını, cennete benzeyen İstanbul’u ve Sadabat’ın laleye kattığı zarafeti anlatmazsa bu dahi tarihe ve şehre haksızlık sayılır.


...Gönül sazının teline hata ile bir kere dokunmaya gör ; eğer bozulursa artık bin defa tamire kalkışsan yine düzelmez ...

"Efendim! Hangi çiçeği koparmak için el uzattıysam, onu, Allah´ı zikrederken buldum ve hiçbir çiçeği koparamadım."

Kapa gözlerini ve dinle sakî, bir İstanbul lalesinin çığlıklarını duyuyor musun? İstanbul´a çıkmayan bir lale yolu, laleye çıkmayan bir İstanbul kadar kayıptır, yitiktir. Rüzgarları toplayan hüzünler aşklar yoksa İstanbul bahçelerinde ve bir kabir başında ışıklar yas tutar gibi laleler ağlar seher vakitlerinde.