Bilge bir yazar. Kitapları okunmaya, zaman ayırmaya, emek vermeye değecektir. Herbiri diğerinden kıymetli eserler. 1941 yılında yazıya dökmeye başladığı bu çalışmasında otoritenin tanımını ve özgürlük ile çatışmasını tanımlamaya, okurun dikkatine sunmaya çalışıyor. Yedi bölüm ve başlık altında konunun irdelendiği kitabı bitirdiğinizde size çok farklı bakış açıları kazandıracaktır. Diğer kitaplarına da ilginizi vermenizi öneririz.
javascript:ntrTemp(); detaylı bir değerlendirme,
javascript:ntrTemp(); ise çok sayıda okurun kısa yorumlarını okuyabilirsiniz.
Kitaptan: *** Luther´in de, Calvin´in de, insanın sefaletini nasıl hararetle vurguladığını ve bütün erdemlerin temeli olarak kendini aşağılama ve küçümsemeyi öğütlediklerini görmüştük. (Sayfa, 110)
*** Kişinin kendine karşı düşmanlığı çoğu kez bilinçsizdir ve ancak dolaylı ve akla uydurulmuş, ussallaştırılmış biçimlerle dışavurulur. (Sayfa, 111)
*** Kendisinden hoşnut olmayan, kendisini onaylamayan kişi, sürekli olarak kendi benliğiyle ilgili bir kaygı içindendir. (Sayfa, 130)
*** Sadist, yönettiği kişiye gereksinim duyar, ona ölesiye gereksinim duyar çünkü kendi güçlülük duygusu bir başka kişinin efendisi olduğu olgusundan kaynaklanmaktadır. Bu bağımlılık bütünüyle bilinçsiz efendisi olduğu gerçeğinde yatmaktadır. Bu bağımlılık bütünüyle bilinçsiz olabilir. Dolayısıyla örneğin bir adam karısına sadistçe davranabilir ve ikide bir ona evi terk edebileceğini ve eğer bunu yaparsa çok memnun olacağını söyleyebilir. Çoğu durumda kadın öylesine yıkılmış olacaktır ki, erkeği terk etmeye cesaret edemeyecektir, bu nedenle her ikisi de erkeğin söylediğinin doğru olduğuna inanmayı sürdürecektir. Ama eğer kadın onu terk edeceğini söyleyecek cesareti bulursa, her ikisi içinde oldukça beklenmedik bir şey olabilir; erkek umutsuzluğa kapılacak, ruhsal açıdan çökecek, kendisini bırakmaması için karısına yalvaracak; onsuz yaşayamayacağını söyleyecek, onu ne kadar çok sevdiğini, vb. anlatacaktır. Genellikle kendini şöyle ya da böyle ortaya koymaktan korkan kadın, ona inanmaya, kararını değiştirip onunla kalmaya eğilim gösterecektir. Bu noktada oyun yeniden başlar. Erkek eski tavrını takınır, kadın onunla yaşamayı giderek daha zorlu bulur, yeniden patlar, erkek yeniden ruhsal olarak çöker, kadın gitmekten vazgeçer ve bu defalarca tekrarlanıp durur. Bu döngünün yeniden ve yeniden tekrarlanıp durduğu binlerce evlilik ve başka türlü kişisel ilişkiler vardır ve bu büyülü döngü asla kırılmaz.
(Sayfa, 158)
*** Yıkıcılık, yaşanmamış yaşamın sonucudur. (Sayfa,193)
*** İnsanlar herhangi bir şeyi yapmaya bir dış kuvvet tarafından açıkça zorlanmış olmadıkça kendi kararlarını kendilerinin verdiğini ve bir şeyi arzu ettikleri zaman da bunu gerçekten kendilerinin istemiş olduğunu sanırlar. Fakat bu kendimizle ilgili en büyük yanılgılardan biridir. (Sayfa, 207)
*** Faşizmin gerçek kaynakları, ekonomide değil insan ruhunda bulunabilir. (Sayfa, 217)
*** Nazizmin herhangi bir gerçek siyasal ya da ekonomik ilkesi yoktu ki? Radikal çıkarcılığın Nazizmin tek ilkesi olduğunu anlamak ve kabullenmek çok büyük önem taşımaktadır. Burada önemli olan, gelişmenin normal gidişi içinde para ya da güç kazanma fırsatı bulamayan yüz binlerce küçük-burjuvanın, şimdi Nazi bürokrasinin üyeleri olarak, daha yüksek sınıfları kendileriyle paylaşmaya zorladıkları servet ve saygınlıktan büyük bir pay almış olmalarıydı. (Sayfa, 228)
*** İnsanlar, akşamları, kendilerininkinden daha güçlü bir iradenin egemen gücüne daha kolay boyun eğerler. Çünkü, bu tür mitingler, birbirine karşı olan iki güç arasındaki bir güreş karşılaşması gibidir. Buyurucu bir peygambersilik taşıyan üstün konuşma yeteneğine sahip biri, bu saatlerde, direnme güçleri en doğal şekilde zayıflamış insanları (zihinlerinin ve irade güçlerinin enerjilerini tam anlamıyla denetleyebilen insanlara kıyasla) çok daha kolay kazanabilir. (Sayfa, 230)
*** Bütün bir halkın acımasızca ezilmesine, Nasyonal Sosyalizm deniliyor. Demokrasi, bireyin eksiksiz gelişmesi için gerekli ekonomik, siyasal ve kültürel koşulları yaratır. Faşizmse, hangi ad altında olursa olsu, bireyi, kendisinin dışınadaki amaçlara boyun eğmek durumunda bırakır ve gerçek bireyselliğin gelişmesini köstekler. (Sayfa, 279)
*** Günümüzde insana en çok acı veren, yoksulluk değil, büyük bir çarkın küçük bir dişllsi, bir robot haline gelmiş olmak ve yaşamının boş ve anlamsız olmasıdır. (Sayfa, 280)
*** Durup dinlenmeden etkinlik gösterme yönündeki yoğun isteğin, yalnızlık ve kaygıdan kaynaklandığını görmüştük. (Sayfa, 289)
Arka Kapaktan: İnsanoğlunda, doymak bilmez bir iktidar hırsı yaratan şey nedir? Yaşamsal enerjilerinin gücü mü, yoksa temelde yaşamın kendiliğindenliği içinde, sevgiyle yaşama yetersizliği ve zayıflığı mı? Bu karşı durulması zor isteklerin gücünü oluşturan ruhbilimsel koşullar nelerdir? Bu ruhbilimsel koşulların dayandığı toplumsal koşullar nelerdir?
Özgürlüğün ve yetkecilik güçlerinin insansal yönlerinin çözümlenmesi, genel bir sorunu, yani ruhbilimsel etmenlerin toplumsal süreç içerisinde etkin güçler olarak oynadığı rolü ele almamızı gerektirir; bu da sonunda bizi, toplumsal süreçteki ruhbilimsel, ekonomik ve ideolojik etmenler arasındaki karşılıklı etkileşim sorununa götürür.