javascript:ntrTemp(); burada ise romanı okuyup, kanaatlerini paylaşan bir kitap severin sayfasına ulaşacaksınız.
Kitaptan: *** Düşünebildiğim sürece sorun yok, önemli olan da bu. (Sayfa, 42)
*** Aklını yitirmek bana saygı değer bir şey gibi geliyor, tıpkı nöbetçinin görev yerinde can vermesi gibi. (Sayfa, 48)
*** Vebadan saklanacak bir yer bulmak, bazı önlemler almak mümkündü hiç değilse, ama ne mesafe, ne de engel tanıyan ve her yere sızabilen düşünceden nasıl saklanabilir insan? (Sayfa, 52)
*** Kızıl kahkaha bu. Dünya çıldırdığında işte böyle gülmeye başlar. Dünyanın çıldırdığını biliyorsun değil mi? Ne çiçekler var üstünde, ne de şarkılar; derisi yüzülmüş bir baş gibi yuvarlak, pürüzsüz ve kızıl artık. (Sayfa, 59)
*** Eğer insan üç gün uyumazsa hasta olur ve doğru dürüst hatırlayamaz olan biteni, ama onlar bir haftadır uyumuyor ve şimdi hepsi delirmiş halde. (Sayfa, 60)
*** Seve seve aptallaşmaya razıydı bu insanlar, yeter ki akıllarının yalpaladığını, sağduyularının cinnetle umarsız mücadelesinde yenik düştüğünü hissetmesinler. (Sayfa, 62)
*** Siz gençler, siz, önlerinde yaşanacak bir hayatı olanlar, kendinizi ve gelecek neslleri bu dehşetten, bu cinnetten sakının. Dayanacak güç kalmadı, gözlere kan oturdu. Gök başımıza yıkılıyor, toprak ayaklarımızın altından kayıyor.
... Varsın bana deli desinler, ama gerçeği söylüyorum. Babam ve kardeşim orada hayvan leşi gibi çürüyor. Ateşler yakın, çukurlar kazın ve silahları gömüp yok edin. Kışlaları yıkın ve insanların üstünden cinnetin şatafatlı giysisini çekip atın. Dayanacak güç kalmadı.. İnsanlar ölüyor.. (Sayfa, 69)
Arka Kapaktan:
Andreyev’in Rusya’nın Rus-Japon Savaşı’ndan (1904) ağır bir yenilgiyle çıkmasının ardından kaleme aldığı Kızıl Kahkaha, savaşın akıl almaz mezalimi üzerine yazılmış en sarsıcı metinlerden biridir. Bir Rus subayının Mançurya’daki korkunç taarruz sırasında tuttuğu bölük pörçük günlük, onun ölümünden sonra savaşa katılmayan kardeşi tarafından tamamlanır. Genç subay kendi ordusunun mermilerine hedef olarak bacaklarını yitirmiştir. “Kızıl Kahkaha” onun için yaralı, sakatlanmış, paramparça bedenlerin; “kanla kızıllaşan toprakların” simgesidir: “Dünya çıldırdığında böyle gülmeye başlar.” Savaş alanındaki vahşet, hem sonu gelmeyen yürüyüşün tükettiği askerleri hem de bütün bu acılar karşısında büyük bir acze düşen doktorları delirtmiştir. Subayın kardeşi savaşı dışarıdan izlese de ölümü ve acıyı kanıksayıp duyarsızlaşmış, o da tıpkı subay gibi akıl sağlığını yitirmiştir. Savaş öyle akıl dışı bir hale gelmiştir ki oğlunun korkunç bir ölümle can verdiğini gazetelerde okuyan bir ana, bir ay boyunca ondan mektup alır. Ölülere ölülerden mektup gelir. Kızıl Kahkaha, giderek toplu bir cinnete dönüşen savaşın yol açtığı muazzam yıkımın, altüst ettiği hayatların, insanlıktan çıkıp deliliğe sığınanların trajik öyküsüdür.: